17 aralıktan bugüne bir hafta geçti sular durulmadı . düşüncelerimi özetlemek isterim .
başbakan millet iradesine saygılı olun diyor % 50 oy almışım seçimle geldim ancak seçimle giderim diyor . haklı aslında ama yolsuzluk yoksulla mücadele edecegiz şiarımız düsturumuz bu derken yolsuzluk ve rüşvet başını almış gitmiş ak partililer ve partiye sırtını dayayanlar da oldukça palazlandılar bindikleri arabalardan yaşadıkları mekanlara kadar herşey para var hemde kolay kazanılın paralar diye basbas bagırıyor.alışverişleri de deli gibi hesapsız kolay kazanılan paralarla yapılıyor göze batıyor. bu kadrolar maddeden yoksul dedgimiz kesimdendi .nitekim bakan gülerin oglunun evinde milyon eurolar para sayma makinaları bulunuyor . belliki ya rüşvet aldı veya yolsuzluga aracılık etti . babası etkili ve yetkili koskoca bir iş işleri bakanı .baba güler sanki çok normalmiş gibi villasını sattıda ordan gelen paraydı diyor pişkince.başbakan bir hafta boyunca bu bir politik mühendislik oyunu santajı diyor . olayı yumuşatmaya çalıştı bekledi fırtınanın yatışması için . halkın beklentisi ise hemen karar vermesi ve 4 bakanıda azletmesi yönündeydi . tabii bu arada yargıyı ve poliside yürütmenin emrine verdi .bir sürü süratli atama ve sürgünler gerçekleştı . yolsuzlukları yapan savcıya kendi yanlısı bir savcı da eklemekle komisyon oluşturdu bunlar sade vatandaşlarında dikkatini çektimi bilemiyorum . halbuki yargı ve polis birgün herkeze lazım olabilir.politize edilmemeli .
son mahhalli SEÇİMLERDE AK PARTİDEN AYTAÇ DURAKIN ADAY OLMAMASINI İSTEMİŞ AYTAÇ TA MHP den aday olup adanada 3.kez kazanınca muslukları kısmış bunu bir yere yazar ve 22 kez müfettişler salar üzerine aytaç herseferinde de aklanır .bazen bu kadarda insafsız olabiliyor.
istanbul emniyet müdürlügüne atanan selami altınok ta aksaray valiliginden APAR TOPAR BU MEVKİYE ATANDI BU POSİTON NA ŞİMDİYE KADAR HEP BÜYÜK ŞAHİRLERDEN POLİS OLAN EMNİYEY MÜDÜRLERİ ATANMIŞTI . bu mega kent te bu kapasitesi sınırlı yandaşa teslim edilmelimiydi .?
amerika büyükelçisine bu işlere bulaşıyorsun diye de esti gürledi adamcagız kılıçtaroglu ile bir araya gelmişti sadece gerekirse sınır dışı ederiz dedi, karnını kaşıyan adamın gururunu okşadı böylece kasımpaşalı amerikaya bile fırça çekebiliyordu dünya lideri idi .. amerika sert çıktı bilmem bu konuyu bir daha dillendirebilecek mi .?
bu arada hemencecik bir genelge yayınlayarak gazetecilerinde emniyete girişlerini yasakladı .
sözcüsü hüseyin çelikte fet. güleni kastederek çıktıgın kapıyı sert kapama diye göndermede bulundu...
başbakanımız gül yapraklı pakistan gezisi öncesi yaptıgı karadeniz gezi ve mitinglerinde fasılasız esti gürledi trabzonda kendisini kefenlerle karşılayan gençlerle fotografcılara poz verdi gülümsedi tüylerimin diken diken oldugunu hissettim ...başbakanın pakistanı seçmesi yine tesadüfi degildi batı demokrasili ülkelerde belliki protestolar ve dikenlerle yumurtalarla karşılanacaktı...beklenilen empati ve birazda halkın sesine kulak vermesi...
25 Aralık 2013 Çarşamba
24 Aralık 2013 Salı
ingiliz casusu lawrence ve çöl kraliçesi
İngilizler dünyada mevcut ilk sanayi toplumudur. rönacence sonrası yaptıkları bir sürü teknik sanayi buluşları ile süratle fabrikalarını kurmuş akarsulardan ve buhar gücünden yararlanarak buyük gemiler imal etmış transport içinde raylı sistemlerini kurmuş dünyaya hakim olmuşlardır. amerikanın özellikle kuzeyi onların avusturalya, hindistan ve sayısız diger bir sürü ülke onlarındır hatta güney afrika hollandalıların keza endonezya onların yine afrikada müstemlekeleri vardır hollandalıların . ispayollar ve portekizlerde 14. 15. asırların bir sürü denizci kaşif yetiştirmiş denizci ülkeleridir bilhassa güney ve orta amerikada etkin ve sömürgeci ülkelerdir . fransızlar kanada ve afrikada sömürgecidir. sanayileşme sonucu donanımlı hale gelen bu ülkeler top tüfek ve muntazam orduları ile dünyayı paylaşıp bölüştüler bu durum 1950 li yıllara kadar böyle devam etti durdu. ama kültür hegomanyaları asla son bulmadı . agır sanayini gecikerek saglayan almanya diger ülkelerin menfaatlerine dokununca 2 dünya savaşı yüz milyona yakın insanın hayatına mal oldu. osmanlı imparatorlugunun gerileme döneminde çöl kraliçesi adı verilen gertrud Bell ve daha sonra gönderilen lawrence çok iyi arapca biliyorlardı diger yöresel lisanlarıda bunlar osmanlının orta dogudaki topraklarının demografik yapısını adım adım ülkeyi dolaşarak çıkardılar ve halkları ermeniler araplar organize ettiler . irakta sudiarabistanda zengin petrol yatakları öncelikle ingilizlerin dikkatini çekti . dünya politikalarına taa o zamandan beri yön verdiler. lawrence in cidde de kaldıgı ev müze haline getirildi ve girişe osmanlıya karşı verilen mücadelede bizi organize edennin anısına diye minnet duyguları dile getirdi . avrupa ve amerika misyonerler göndererek okullar bile açtı .taa harput ta bile. keza kayseri tarsusta amerikan kolejleri vardı çok başarılı öigrencileri mezun verdi . islam ın hakim oldugu yerlerde bilhassa türkiyede hiristiyanlaşmada bir ilerleme saglayamayınca da bu okullar tek tek kapanmaya başladı...
21 Aralık 2013 Cumartesi
lockerbie uçak kazası 1988
bundan 25 yıl önce İskoçya semalarında lockerbie üzerinde uçan PANAM Amerikan uçagı bir patlama ile düştü ve 270 kişi hayatını kaybetti uçağı gaddafinin adamlarının düşürdüğü anlaşıldı tutuklanarak cezvine konuldular . her ne kadar failler hapiste desekte açıklanamayan bir sürü soru cevabınıda bulamadı . bundan 3 sene evvelde Libya lideri gaddafi yol altında bir mazgalda ölü olarak ele geçirildi . petrolün olduğu her yerde huzursuzluk var. rahmetli iran şahıda petrol yüzünden devrildi . bir konuşmasında iyi ki türkiyede petrol yok onun için rahatsınız diştan müdahaleler bizim ülkeleri çok yıpratıyor demişti . ama biz gelelim PANAM uçağına ve de diğer tüm uçak saldırılarına hangi vicdan hangi inanç suçsuz kusursuz hava yolu ile seyahat eden insanları öldürmeye izin verir . bunları yapanlar beyni yıkanmış böylece kolayca cennete gideceğine inanan fanatiklerdir . bir de bakıyorsunuz genç bir kız veya genç bir erkek vucuduna yerleştirdiği dinamitlerle kendini de havaya uçurarak paramparça ederken bir sürü suçsuz ve günahsız insanı da telef ediyor bu tür beyin yıkanmaları da hep nedense bizim coğrafyada oluyor . bu genç beyinlere insafsız agabeylerin etkisiyle konan bir ipotektir .madem bu dünyada sürünüyorsun yap şu işi gideceğin yer hemen cennettir vaadine çoğu pek de genç coşkulu psişik olarak yatkın gençler inanıyorlar...
20 Aralık 2013 Cuma
putin in yanlızlıgı
rusya federasyonu bolşevik ihtilali ile çok genişlemiş polonya çekoslavakya yogoslavya dan taa koreye japon denizine kuzey buz denizinden afganistana kadar hudutlarını genişletmişti .neredeyse 30 milyon km. karelik tüm yer altı ve yer üstü zenginlikleri olan kos koc bir devdi . bünyesinde sayısız diller konuşulur neredeyse türkiye nin 40misli alanı olan büyük bir ülke .dünyada demokrasi rüzgarlarının esmesi ve milliyetcı akımların başlaması ile bu koca çarkı çalıştırmak çokta zorlaştı Afganistan ve Çeçenistan gibi islamın yaşandığı ülkelerde insan haklarına yapılan silahlı müdahaleler ve can kayıpları yanında iç barışıda bozacak terrorist vari girişimlerde yaşanan can kayıpları ve bu arada batının bu ülkeleremaddi manavi desteği ve de içten gelen vatandaşın sulh talepleri bu koca ülkeyi fazlada kan dökülmeden parçaladı. ülkeler hürriyetlerini kazanarak rusyadan koptular ukranya Macaristan azerbeycan kazakıstan vs gibi ... bu ayrılan ülkelerde ama rus kültür hegomanyası devam etti . putin batıya göz kırpan ukranyaya 25 milyar dolar kredi açtı onlara dünya fiyatının çok altında da doğal gaz verecek . yeterki Avrupa birliğine dahil olmayın diye.şubatta SOTSCHİ de kış olimpiyakları yapılacak başkan putin dünya liderlerinin katılımlarını çok istiyor. her büyük lider gibi oda kendini çok yalnız hissediyor . obama ve gauch insan hakları konusunda putinin çok acımasız olduğunu düşünüyorlar . insan haklarına saygı gösterilmez ise olimpiyatlara katılmayacaklarını dile getirdiler . salt bu yüzden putin 10 yıldır hapiste tuttuğu milyarder chodarkowski yi salıverdi . onun günahı rejim kritikeri olmasıydı . ve onu kendine rakip olarak görüyordu. iktidarda bulunan kritike gelemeyen liderler zamanla polisiye tedbirlerle iktidarda kalmak için sınırları zorluyorlar erk bende kalsın istiyor ve diktatörleşiyorlar...bunun agır bedelinide siyasi rakipler ve gariban halk ödüyor... bir hiç veya varsayımdan hareketle hakınızda duyum ve şikayet var diye yıllarca hapislerde çürüyorlar... geri kalmış ülkelerde iktidarlar devirdikleri rakiplerden hep intikam alıyorlar...bakınız bize...
şeytan taşlama
akıl hastanesinde müdür yanar döner sert mizaçlı ve rüşvetede yatkın biri imiş pek de sevilmezmiş. bir gün tüm delileri bahçede toplamış sizleri bu gün hacı yapacağım.hepiniz hacı olacaksınız demiş . deliler çok sevinmişler hadi hep beraber hastanenin etrafında dönün buna tavaf derler durmadan döneceksiniz der tüm deliler çok sevinçli taa mekkeye gitmeden kolayca hacı olacaklar.ama aniden ortam gerilir delilerden birinin daha evvelden topladığı taşları müdürün odasına doğru döndükleri yerde fırlatmaya fora etmeye başlarlar.müdürün kafası gözü kan içindedir pencereyi açarak bağırır delirdiniz mi siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz diye sorar deliler hep bir ağızdan enerjik bir şekilde şeytan taşlıyoruz diye cevap verir dönmeyede devam ederler ...kıssadan hisse ;şeytanlar hep taşlanır müdür olsalar bile...
19 Aralık 2013 Perşembe
tokyo valisi
ülkemiz yolsuzluklar rüşvet kaçakçılıkla çalkalanıyor. 3 bakanın oglu halk bankası genel müdürü ve Azeri iş adamının yolsuzlukları gündemimizi oluşturuyor her ne kadar isimleri geçen bakanlar sn başbakanım istifa edip elinizi rahatlatalım demişlersede başbakan arkadaşlarını genelde yem ettirmez.önümüzdeki günlerde gelişmeler inşallah deniz feneri vari dag fare doğurmaz.hep birlikte göreceğiz...
bu arada TOKYO BELEDİYE BAŞKANI 480.000 DOLAR ÖZEL HASTANE İŞLETEN BİR FİRMADAN PİYASA ŞARTLARINDA KREDİ ALMIŞ VE HASTANEYE DE BİR KIYAK GEÇMEMİŞ İSMİM POLİTİKAC OLARAK TARTIŞILIYOR DİYEREK istifa eder ve japon halkından özür diler. işte gerçek demokrasilerde şık olarak yapılan yapılacak olanda budur . aynı belediye başkanı olimpiyatların tokyoda yapılması için büyük gayret gösterdi ve tokyo nun kazanmasını sağlamıştı aday şehirlerin yarışmasında istanbula da atıfta bulunarak islam ülkeleri kargaşa içindedir ve geri kalmıştır. onların tek ortak yanları Allahlarıdır. bu ülkelerde toplumsal sınıflar cemaatler vardır demişti. sonunda İstanbul elenmişti. valide seçim sonu islam aleminden özür dilemişti .
bu arada TOKYO BELEDİYE BAŞKANI 480.000 DOLAR ÖZEL HASTANE İŞLETEN BİR FİRMADAN PİYASA ŞARTLARINDA KREDİ ALMIŞ VE HASTANEYE DE BİR KIYAK GEÇMEMİŞ İSMİM POLİTİKAC OLARAK TARTIŞILIYOR DİYEREK istifa eder ve japon halkından özür diler. işte gerçek demokrasilerde şık olarak yapılan yapılacak olanda budur . aynı belediye başkanı olimpiyatların tokyoda yapılması için büyük gayret gösterdi ve tokyo nun kazanmasını sağlamıştı aday şehirlerin yarışmasında istanbula da atıfta bulunarak islam ülkeleri kargaşa içindedir ve geri kalmıştır. onların tek ortak yanları Allahlarıdır. bu ülkelerde toplumsal sınıflar cemaatler vardır demişti. sonunda İstanbul elenmişti. valide seçim sonu islam aleminden özür dilemişti .
18 Aralık 2013 Çarşamba
bok böcegi
affedersiniz ama bugünkü başlık pek estetik ve şık değil bilincindeyim .daha yumuşak bir başlık polayı sulandırmak olurdu pardon .
hali vakti yerinde ileri yaşlarda tuzu kuru aristokrat bir bey villasının bahçesinde sezlogta otururken elde bir viski bardagı arasıra yudumlar çayır çiçekler kuşlar herşey harika görünür sıhhatide maşallah turp gibi yerindedir.tam huzur içindeyken böyle çayırda bir bok böceği görür böcek çayırdaki bokları durmadan yuvarlıyor ve top şekli veriyor bu işide durm içi kabarsadaadan yapıyor ne hikmetse...derken bizim aristokrat yarabbi herşeyi ne güzel yaratmışın ama bu böcek de ne işe yararki diye söylenir.
aradan bir kaç ay geçer bizim tuzu kuru amansız bir hastalığa yakalanır meşhur ,isim sahibi tüm hekimleri ziyaret eder hastalığına bir çare bulunmaz derken bir ocak ismi verirler çaresiz gider adam derki bu çok seyrek görülen bir hastalık sen bok böceğinin yuvarladığı boktan günde 3 kez üçer tane 40 gün boyunca yemelisin der. çaresiz bir halde denen şeyi yapar sağlığına da kavuşur.
bir gün yaz ortasında büyük okyanusta kruze seyahatine çıkar.herşey gönlüncedir güvertede şezlonga kurulur kadehteki şarabı çekmektedir hülyalara dalar deniz mavi gök masmavi gökte beyaz martılar ama çarşaf gibi olan deniz aniden patlar. dev dalgalar oluşur. titanic faciası atmosferi tüm yolcuları sarar panikletir herkez korku içindedir . herkez saga sola savrulurken biri yavvv bu ne sakinklik sende gemi batıyor sen istifini bozmuyorsun der.
bizim tuzu kuru bir kere hikmetinden sual olunmaz ama şu bok böceğini neden yarattın ki diye soracak oldum günde 3 kez kırk gün boyunca bok yedim .onun için şimdilerde onun işine hiç karışmıyorum . isterse batırır isterse yüzdürür sende bana kalırsa yaradanın işine hiç karışma daha iyi edersin der. keyfine devam eder. tevekküldür artık...kaderine hep boyun eger...
hali vakti yerinde ileri yaşlarda tuzu kuru aristokrat bir bey villasının bahçesinde sezlogta otururken elde bir viski bardagı arasıra yudumlar çayır çiçekler kuşlar herşey harika görünür sıhhatide maşallah turp gibi yerindedir.tam huzur içindeyken böyle çayırda bir bok böceği görür böcek çayırdaki bokları durmadan yuvarlıyor ve top şekli veriyor bu işide durm içi kabarsadaadan yapıyor ne hikmetse...derken bizim aristokrat yarabbi herşeyi ne güzel yaratmışın ama bu böcek de ne işe yararki diye söylenir.
aradan bir kaç ay geçer bizim tuzu kuru amansız bir hastalığa yakalanır meşhur ,isim sahibi tüm hekimleri ziyaret eder hastalığına bir çare bulunmaz derken bir ocak ismi verirler çaresiz gider adam derki bu çok seyrek görülen bir hastalık sen bok böceğinin yuvarladığı boktan günde 3 kez üçer tane 40 gün boyunca yemelisin der. çaresiz bir halde denen şeyi yapar sağlığına da kavuşur.
bir gün yaz ortasında büyük okyanusta kruze seyahatine çıkar.herşey gönlüncedir güvertede şezlonga kurulur kadehteki şarabı çekmektedir hülyalara dalar deniz mavi gök masmavi gökte beyaz martılar ama çarşaf gibi olan deniz aniden patlar. dev dalgalar oluşur. titanic faciası atmosferi tüm yolcuları sarar panikletir herkez korku içindedir . herkez saga sola savrulurken biri yavvv bu ne sakinklik sende gemi batıyor sen istifini bozmuyorsun der.
bizim tuzu kuru bir kere hikmetinden sual olunmaz ama şu bok böceğini neden yarattın ki diye soracak oldum günde 3 kez kırk gün boyunca bok yedim .onun için şimdilerde onun işine hiç karışmıyorum . isterse batırır isterse yüzdürür sende bana kalırsa yaradanın işine hiç karışma daha iyi edersin der. keyfine devam eder. tevekküldür artık...kaderine hep boyun eger...
köpek ve ford 1.7
yıllar önce aileden herkezin direksiyon tecrübesi artsın diye özellikle uzun yolda herkeze fırsat vermek istedim . ve buna mersin yolculuğumuzla başladım . 80 li yıllarda ülkemizde yollar henüz böyle değildi tek yol üzerinde gidilir ve gelinirdi gidiş geliş yolları ayrılmamıştı . kafa kafaya çerpışmalar çok yaşanır heptende ölümcül olurdu kazalar . bu tür ilkel yollarda şöförlerin çok ama çok tecrübeli olması gerekirdi işte bu kapsamda bende sabahın dördünde necmiyeyi direksiyona oturttum ben önde çocuklar arkada sabah serinliğinde yola revan olduk.dikkatli bir vaziyette incesuyu geçtik höyüke doğru düz yolda sanki tarla ortasında gidiyormuş gibi yolumuzda giderken işte ne olduysa o anda oldu...yol kenarında tarlada keven ve kuru otları yiyerek yeyılan koyun sürüsünden bir kurt köpeği bizim araca şöför yanından havlayarak ama çok enerjikte koşarak ağzından salyalarda akarak saldırıya geçer bir hava verdi . kaptanımız necmiye hanım direksiyonda dalmış belkide uyuyordu sabahın bu alaca karanlığında. aniden peydah olan bu koca köpek ısırmasın diye saga aniden aracı direksiyonu kırarak yönlendirdi biz yoldan çıkmıştık tarlanı içine doğru son sürat daldık sanki uçak inmişti herşey çok süratli, gelişmişti . necmiye hanım aracın kapılar ve camlar tamamen kapalı oldugu halde büzülmüş elleri ile köpeğe hoşşşt hoşşşt diye bağırırken ben sag dizini daha doğrusu ayağını gaz pedalından uzaklaştırdım. direksiyonu bir saga bir sola yumuşak tarla toprağında çeviriyor güçlü ve oturaklı ford granada sanki çılgınca dans ediyordu derken yavaşladık araçtan şok içinde hepimiz indiğimizde hiçbir şey olmadan kazayı böyle ucuz atlattığımıza şükürler ettik . mola yerinde araç tekerlerine baktığımda asfat taşlarının cant ile lastik arasına sıkıştıklarını gördüm . ford yerinde küçük bir araç olsaydı yol kenarında hendek vari çukurlar vede refüj olsaydı kesin birkaç takla atmış belkide sabahın bu şafak saatinde telef olmuştuk...tecrübe edinme uğruna...
17 Aralık 2013 Salı
kayseri fıkrası
Kayserili hacı baba hastalanır yaşlıdır yatakta yatması gerekir .ishali bulantısı kusması dermansızlık ve iştahsızlığı vardır. inler vaziyette yatarken hanım nerdesin ? diye seslenir. hanımı burdayım buyur bey der.
oğlum Mehmet sen nerdesin diye sorar Mehmet buyur baba emret burdayım diye cevap verir .
tatlı yavrum hatçe sen nerdesin diye sorar kızıda buyur baba burdayım diye seslenince hacı baba sinirlerin allah hepinizin belasını versin .hep burdasınızda dükkanı kim açacak diye köpürür...
işte Kayserili budur çok hastada olsa o dükkanının başında işinin başındadır .eskilerde sabah namazı dükkanını açan dünkan komşuları ile muhabbet eden kişiler çok azaldı .bilişim çağında dükkan sahipleride işe geç gelmeye başladılar. komşular arasında çok samimi müthiş dostluklar vardı onlar bağından bahçesinden topladıgı içlerine sinmeyecek ne bulurlarsa elma armut kuru üzüm komşularına sunarlar karşılıklı olarak ürünlerini becayiş ederlerdi . zaman zaman ögle yemekleri güveç vs bilhassa yaz günleri fırında pişer hep beraberce neşe içinde şakalaşarak ta yenirdi. dükkan komşuları arasında maddi dayanışma bu münasebetlerde ayrı müstesna bir yer tutardı...komşular çoğu kere birbirlerinin kankasıydı bugünkü ifadeyle. bilmem günümüz alış veriş merkezlerinde bu ambiyansı yakalamak mümkün olurmu.???
oğlum Mehmet sen nerdesin diye sorar Mehmet buyur baba emret burdayım diye cevap verir .
tatlı yavrum hatçe sen nerdesin diye sorar kızıda buyur baba burdayım diye seslenince hacı baba sinirlerin allah hepinizin belasını versin .hep burdasınızda dükkanı kim açacak diye köpürür...
işte Kayserili budur çok hastada olsa o dükkanının başında işinin başındadır .eskilerde sabah namazı dükkanını açan dünkan komşuları ile muhabbet eden kişiler çok azaldı .bilişim çağında dükkan sahipleride işe geç gelmeye başladılar. komşular arasında çok samimi müthiş dostluklar vardı onlar bağından bahçesinden topladıgı içlerine sinmeyecek ne bulurlarsa elma armut kuru üzüm komşularına sunarlar karşılıklı olarak ürünlerini becayiş ederlerdi . zaman zaman ögle yemekleri güveç vs bilhassa yaz günleri fırında pişer hep beraberce neşe içinde şakalaşarak ta yenirdi. dükkan komşuları arasında maddi dayanışma bu münasebetlerde ayrı müstesna bir yer tutardı...komşular çoğu kere birbirlerinin kankasıydı bugünkü ifadeyle. bilmem günümüz alış veriş merkezlerinde bu ambiyansı yakalamak mümkün olurmu.???
dr. rafet efe
sevgili meslektaşım dr. rafet efe benim çok sevdigim saygı duyduğum bir arkadaşımdı. onu yıllar önce tanıdım.ama yakinen tanımam.haziran 2012 de erciyes merkez hastanesinde görev almam ile oldu . neredeyse hergün ameliyartlar yapar burada konuşur dertleşir şakalaşır sevişirdik . kendisi aslen şefahatli den .yıllar önce kayseriye gelmiş orta ve lise eğitimini burada almış fakülteyide bitirince almanyaya gitmiş anestezi uzmanı olarak ülkesine geri dönmüş.fakültede vs de çalıştıktan sonrada erciyes grubuna dahil olmuş .işini iyi yapan dikkatli babacan biri idi . türk sanat müziğine bilhakkın vakıftı ve güzel ut çalardı tüm makamları bilir dede efendi den zeki mürene kadar tüm bestekar ve bestelerini bilirdi . aslan gibi boylu boslu sportmen bir yapısı vardı.sihhatine dikkat eder ali dağına tırmanır bana da hep koçum derdi . hafif bir hipertansiyonu vardı ve kontrol altındaydı. ramazanda ögle yemeğine çıkarken ben iftara çıkıyorum der bir de bana göz atardı .45 gün kadar önce aniden yanlızken düşer koma vaziyetinde gecikerek üniversite hastanesine götürürler beyinden ameliyat olur .2. gün çekilen MR da controlateral bir beyin kanaması daha tesbit ederler. yine ameliyata alırlar .prognose kötüdür o günden beri bu kıymetli hekim ve dost solunum cihazına bağlı komada yatıyor . hepimiz ani gelişen bu trajik olaydan çok ama çok etkilendik .işte hayat buydu ve dünyada dönmeye devam ediyordu...hiçbir şey için üzülmeye dertlenmeyede değmezdi...
15 Aralık 2013 Pazar
kayseriyi neden sevmedim...
ülkemizde şehirlerimizi gezerek bir kaç gün kalan ve şehri tüm ülkeye tanıtan köşe yazarları tv programları yapan gruplar var.bunlardan biri antebin modern muhafazakar yapısını dile getirince reaksiyonla karşılaşır o şehirde . zira modern muhafazakarlar eleştirilere gelemezler bunları karalama kampanyaları olarak görürler.
işte bu köşe yazarıda kayseride gördüklerini ve yaşadıklarını köşesine taşır;
bir öyle vakti misafir grubun karnı acıkmıştır.çevredeki insanlara sorarlar buraya has mantıyı en iyi nerede yiyebiliriz diye herkez agız birliği etmişçesine kaşıklayı tarif ederler. restorana girdiklerinde kendilerini çıragan sarayı dekorunda bulurlar kırmızı yüksek sırtlı koltuklar azametli avizeler vs. garsonlar ordusu bastırır hemen suyu bardaklara bora ederken ayran mı kola mı diyede sorarlar. yazar köşesinde yazıyor;yiyecegimiz nihayetinde sarımsaklı bir kayseri mantısı sanayileşmiş bir mutfaktan yapılan bu servis dekor ile zinhar uyumsuz diye... geniş cadde ve güzel bir kaç parkla özel bir ambiansın bu şehirde kaybedilmiş olduğunu vurguluyor.yürünecek bir sivas caddesi vardı bu şehirde oda geçen tranvayla rahmete kavuştu diyor .kapalı çarşının otamatik kapılarından uyumsuzluktan söz ediyor biz otantik bir ortamda sadece pastırma satın almak istemiştik diyor. hava alanına inen turistler kayseriyi by pas ederek kapadokyaya gidiyor . turist sayısı oldukça azalmış vaziyette . modern muhafazakarlık başını almış gidiyor tutmak frenlemek zor siyasi iktidarın konsepti bu. sehrin 5 yıldızlı otelinin sahipleri yabancı ortağımızı ikna ettik . artık içki vermiyecegiz diye öğünerek basın toplantısı düzenliyor...yıllar önce şehri tanıtım amaçlı kale duvarına Bizans bayrağı asılmıştı da yer yerinden oynamıştı...işte modern muhafazakârlığın yaptıkları.degişime kapalılık bu.yerinde saymak buna denir...sonrada dayatacaksın köln katedralinin tam karşısına daha görkemli cami yapacağım diye...hoşgörü ve tolerans sır kelime olsa gerek...neredeeee...
işte bu köşe yazarıda kayseride gördüklerini ve yaşadıklarını köşesine taşır;
bir öyle vakti misafir grubun karnı acıkmıştır.çevredeki insanlara sorarlar buraya has mantıyı en iyi nerede yiyebiliriz diye herkez agız birliği etmişçesine kaşıklayı tarif ederler. restorana girdiklerinde kendilerini çıragan sarayı dekorunda bulurlar kırmızı yüksek sırtlı koltuklar azametli avizeler vs. garsonlar ordusu bastırır hemen suyu bardaklara bora ederken ayran mı kola mı diyede sorarlar. yazar köşesinde yazıyor;yiyecegimiz nihayetinde sarımsaklı bir kayseri mantısı sanayileşmiş bir mutfaktan yapılan bu servis dekor ile zinhar uyumsuz diye... geniş cadde ve güzel bir kaç parkla özel bir ambiansın bu şehirde kaybedilmiş olduğunu vurguluyor.yürünecek bir sivas caddesi vardı bu şehirde oda geçen tranvayla rahmete kavuştu diyor .kapalı çarşının otamatik kapılarından uyumsuzluktan söz ediyor biz otantik bir ortamda sadece pastırma satın almak istemiştik diyor. hava alanına inen turistler kayseriyi by pas ederek kapadokyaya gidiyor . turist sayısı oldukça azalmış vaziyette . modern muhafazakarlık başını almış gidiyor tutmak frenlemek zor siyasi iktidarın konsepti bu. sehrin 5 yıldızlı otelinin sahipleri yabancı ortağımızı ikna ettik . artık içki vermiyecegiz diye öğünerek basın toplantısı düzenliyor...yıllar önce şehri tanıtım amaçlı kale duvarına Bizans bayrağı asılmıştı da yer yerinden oynamıştı...işte modern muhafazakârlığın yaptıkları.degişime kapalılık bu.yerinde saymak buna denir...sonrada dayatacaksın köln katedralinin tam karşısına daha görkemli cami yapacağım diye...hoşgörü ve tolerans sır kelime olsa gerek...neredeeee...
14 Aralık 2013 Cumartesi
kartopu sonu ölüm...
bu günlerde anadoluda İstanbul dan başlayarak gelen yoğun kar yağışı ve kış şartları var. sıcak geçen bir yaz sonrası herkez bilhassa çocuklar karı kış şartlarını çok özlediler.istanbulda da karın hazzına varmak isteyen çocuklar kar topuna tutuşurlar .10 -12 yaşlarında bir erkek çocuğunun attığı kartopu bir taxi ye çarpar şöfor sinirlenir ve çocugu kovalamaya başlar çocuk trakyadan gelen İstanbul otobanına atlar. süratle gelen bir aracın altında kalır parçalanarak can verir. böyle sürat yapılan yollarda insan sürati asla hafife almamalı . yine yıllar önce Hisarcık yolunda yukardan aşağıya süratle seyreden bir aracın altında kalmıştı arkadaşımız avukat adem yozgatlıgil . minareci camiinden pazar günü öğleyin çıkmış karşıda bekleyen kayın biraderi diş doktoru arif tülücenin arabasına geçerken parçalanarak can vermişti bir taksininaltında. ne kadar üzülmüştük kendisi ince uzun boylu ve atletik yapıdaydı onun böyle bir kazaya kurban olacağı kimsenin aklından bile geçmezdi . allah rahmet eylesin ...sürat ...sürat...
türk poliside çok telef verir suçlu yakalamada sürat yaparken... keza türk ambulanslarıda basit bir yaralıyı bile telaşla taşırken sürat yapar ve bir kaç kişinin bile telefine sebeb olur . bunlar gaztelerin 3. sayfalarını dolduran bize mahsus traji komik olaylardır . no sürat...diyelim ve bağlayalım .
türk poliside çok telef verir suçlu yakalamada sürat yaparken... keza türk ambulanslarıda basit bir yaralıyı bile telaşla taşırken sürat yapar ve bir kaç kişinin bile telefine sebeb olur . bunlar gaztelerin 3. sayfalarını dolduran bize mahsus traji komik olaylardır . no sürat...diyelim ve bağlayalım .
13 Aralık 2013 Cuma
gözden düşme yoksa...
kuzey korede babadan oğula geçen bir diktatörlük var. şimdiki diktatör kim jong un ülkesinde herşey göstermelik güzel .askerlik yapanlar çok iyi bilir birliklerde teftiş olacağı zaman herşey pırıl pırıl yapılır herşey bu birlikte mükemmel organizedir. birlik beraberlik vardır temiz ve hijyeniktir üstelikte çok verimli çalışılır burada diye aylar hatta haftalar önce göstermelik uygulamalar , makyajlar hazırlıklar yapılır . görünen şeylerin gerçekleri hiç yansıtmadığı teftiş yapanlarcada bilinir ama teftiş sonu ast ta üstte bu durumdan memnundur . misal verecek olursak yemekhanelerde kolalı beyaz peçeteler konur halbuki asker ocağında kâğıt peçeteyi bile bulamazsınız...işte demokrasinin hiç olmadığı dikta rejimlerde herkezin kaderi diktayı elinde tutan bir kaç kişinin dudaklarının arasındadır .şu veya bu şekilde gözden düşünce askeri duruşmalarla bir gerekçe bulunarak mesala vatana ihanetten karar verilir hemen idam edilir. şebekenin içinde olmak biat etmek ve kimseye grupta ters düşmemek gerekir . yukarda bahsettigim diktatör de şu veya bu sebeble öz amcasını mevkiden düşürmüş ve sallandırmıştır . insan onuruna yakışanda ileri demokratik bir rejimdir.ülkemizde maalesef bu rejim zaman zaman her kademede teklemektedir bu yuvadan başlayarak hükümet kademelerinde iş ortamında da böyledir şeffaflık öncelikli gereksinimizdir...adalet herkeze birinci derecede gereklidir...yoksa kelleler beşe gider...
12 Aralık 2013 Perşembe
klasik ameliyatlar
tıpta hergün bir değişiklik hergün yeni bir teknolojik uygulama çok yaygınlaştı . eskilerde çok sancılı olan böbrek ve üreter taşları mutlaka cerrahi girişimlerle çıkartılır ameliyat edilirdi hastalar . günümüzde ultraschall ile taşkırma endoskopik yöntemlerle üreterden taş kırıp alma yaygın olarak uygulanan yöntemlerdir. keza dacriocystitisin klasik toti yöntemi ile ameliyatları şimdilerde multidiot laser veya endonasal yolla rhinostomie şeklinde yapılıyor. cerrahi disiplinlerin beraber çalışmaları ön plana çıkıyor . laserde dıştan bir kesinin olmaması bir avantaj .ama stenoz gelişirse endonasal girişim her zaman obsiyon olarak mevcut. düşünceler masaya yayılacak ve en ideal yöntemi seçeceğiz..keza bizim dalımızdada eskilerde radikal op ler kulaklarda çok yaygındı şimdi enaural yolla daha az traumatize ederek retrograd yaklaşıyorum hastaya bu tür yaklaşım ön plana çıktı .op boşluğunun bakımı daha da kolaylaştı. klasik yöntemlerde degişime uyum ve adaptasyon daha iyi sonuşlar verir oldu...
10 Aralık 2013 Salı
balbay
izmir millet vekili gazeteci mustafa Balbay Ergenekon hareketinin içinde bulundu diye savcılarca tutuklandı tam 4 yıl 277 gün çocuklarından eşinden ayrı hapishanede kaldı. benimde 1963 senesinde harbiyede sıkı yönetimce3 gün tutukluluğum var. insan bizim gibi ülkelerde bir içere düşerse dışarı çıkması sarktıkça sarkabiliyor . kim nasıl ve neyle bu tutukluluğu tazmin edecek edebilecekler mi meçhul ...bence adalet ülkemizde olmadığı gibi hukukta çok yavaş sonuca varıyor .BU BİLGİSAYAR ARENASINDA HERŞEYİN DAHADA SÜRATLİ SEYRETMESİNİ DİLERDİM . BALBAYA SORUYORLAR ÇIKAR ÇIKMAZ NE YAPACAKSINIZ DİYE CEVABI ÇOK NET KIZIMIN ELİNDEN TUTARAK OKULA GÖTÜRECEGİM DİYOR. arkasındanda çalıştığı gazeteyi cumhuriyeti ziyaret edecekmiş.bilahare de mecliste yemin edecek . ve ilave ediyor açın hapishane kapılarını diyor.ne kadar suçsuz günahsız kalifiye elaman kişi var hapishanelerimizde .11 yıldır iktidarda olan parti geçmiş ile hesplaşıyor ve intikam alıyor...sanatçılar rengini belli eden kritikerler subaylar gazeteciler düşünürler içerde değillerse bile çok süratli içeri tıkılabilirler . iktidarı tenkit eden bu kesim tüm maddi damarlarındanda kesilip hadım ve bücür bırakılıyorlar.el insaf yeterki iktidarımız devam etsin ...hangi vicdana sığar bu uygulama .elimizi vicdana koyarak hareket etmemiz lazım . Nelson mandela öldü 95 yaşındaydı 27 yıl ırkclık ayrımcılık mücadelesi vermiş .ködeste yatmış iktidara geldiğinde asla intikam peşinde koşmamış herkesimi kucaklayıcı olmuş insanları yücelten erdemde işte bu.hoşgörmek ve affetmek...
6 Aralık 2013 Cuma
uniforma
kurtuluş savaşı öncesi samsuna ayak basan Atatürk ve arkadaşları sivas kongre sonrası erzuruma geçerler. buradaki toplantı daha geniş kapsamlı olacak misaki milli, sınırları çizilecektir. toplantının yapılacağı mekana Atatürk üniforması ıle girmeden eşraftan biri sayın paşam burada sivil bir toplantı yapacağız sizin paşa üniformanız toplantıya katılanları etki altına alır .mümkünse lütfen sivil bir kıyafetle toplantıya katılın daha uygun olur der Atatürk mesajı almıştır derhal arkasındaki paşa üniformasını çıkarır ve sivil bir takım ile Erzurum kongre toplantısına katılır.
2013 mahalli seçimleri mart 2014 de yapılacak. 3 dönem milletvekilliği yapan kişiler prensip kararı almıştı ak parti taa başında yeniden milletvekili olamıyacaklar diye. bu yüzden bazı bakanlara yerel seçimlerde özellikle büyük şehirlere başkan olma kıyağı geçildi . bu bakanlara diğer kamu görevlileri gibi istifa mecburiyetide getirilmedi . bunlar istifa etmeden devletin tüm imkanlarını kullanarak haksız bir rekabet ile seçimlere katılacaklar ve de seçilecekler...bunlardan biride Fatma şahin aile bakanı g. antepten aday gösterildi . eski başkan dr .güzelbey 2 dönem den fazla başkanlık yapmayacağım diye kendiliğinden aday olmadı .ve f. şahinin donanımlı olduğunu bu işi kendinden daha iyi yapacağına inandığını dile getirdi.erdem gösterdi...
2013 mahalli seçimleri mart 2014 de yapılacak. 3 dönem milletvekilliği yapan kişiler prensip kararı almıştı ak parti taa başında yeniden milletvekili olamıyacaklar diye. bu yüzden bazı bakanlara yerel seçimlerde özellikle büyük şehirlere başkan olma kıyağı geçildi . bu bakanlara diğer kamu görevlileri gibi istifa mecburiyetide getirilmedi . bunlar istifa etmeden devletin tüm imkanlarını kullanarak haksız bir rekabet ile seçimlere katılacaklar ve de seçilecekler...bunlardan biride Fatma şahin aile bakanı g. antepten aday gösterildi . eski başkan dr .güzelbey 2 dönem den fazla başkanlık yapmayacağım diye kendiliğinden aday olmadı .ve f. şahinin donanımlı olduğunu bu işi kendinden daha iyi yapacağına inandığını dile getirdi.erdem gösterdi...
26 Kasım 2013 Salı
deniz patladı
25.11.2013 de başlayan Antalya kundu daki yağmur bütün bir gün hatta bütün bir gece durmaksızın yağdı.akdenizden gelecek bu yağışı metorolojide daha önceden haber vermişti. izmir suların altında kaldı deniz seviyesi 75 cm yükseldi deniyor sanki tufan gibi her taraf. bu olayda siyasi polemik yarattı . belediyeler arasında .melih gökçek izmire balık adamlar göndermeyi teklif etti . güya izmir belediyesini beceriksizlikle suçladı...vs.alt yapımızın ideal olmaması hep bunları yaşatıyor ilerde daha da beter şeyler olacağa benziyor . kaldığımız delphin imperyal otelin havuzunu yağan yoğun yağmurun çamurlu suları bastı.sanki o pırıl pırıl havuz petrol gemisi batmış havasına büründü . bereket filtrasyonu sayesinde birkaç saatte de tekrar duruldu.yagışa alışmamış ülkemde son katlar izole edilse bile yağmurda karda akar son katlarda ördekler bile yüzer .emekle yapılan ters tavanlar islanır ve de çöker bile. kapalı havuzun tavan görüntüsüde işte böyle idi . tabii yoğun yağmurla beraber o masmavi akdenizde güzel lacivert rengini kaybetti.dev dalgalar metreleri buldu deniz kükreyip patladı. yağmura buluta ve neme susamış bizler için yaşadıklarımız çok hoştu...bu mevsimde böyle bir hava çokta hoşuma gitti doğrusu çünkü yazdan farklı bir çevre vardı bu günlerde buralarda...yağmur nem ve her taraf sular içinde...
deniz patlaması dedimde aklıma yıllar önce mersinde sürat teknesi ve patlayan ak denizin travması geldi aklıma .
sabah saat 5 civarında çağlar ipek ve ben çarşaf gibi denize romörk ile dünyam adını verdiğimiz sürat tknemizi indirmiştik.nefis su kayağımızı yaptık.hepimiz spor sonrasının tatlı yorgunluğundaydık .Özaltın sahiline romörke doğru seyir halindeyken deniz hafiften dalgalanmaya kıpırdamaya başladı sahile geldiğimizde de ak deniz çılgınca patladı dev dalgalar oluştu öyleki bizim tekneyi römörke yüklememiz imkansız bir hal aldı tekne sanki bir ceviz kabuğu gibi saga sola savrulup durdu bizler de sanki gülliverin romanındaki cüce insanlardık .tekne ile römork arasına sıkışıp parçalanabilirdikte. böyle bir sahne gözümün önüne geldiğinde benzim atar rengim soluklaşır hafiften terlerimde. işte bu bir kaç dakıka içerisinde tekne sahile savruldu ve sahilde ne kadar kum varsa hepsi tekneye doldu onu yerinden kımıldatmak mümkün değildi.teknemize sanki nazar değmişti.bizim dünyamız gözlerimizin önünde sahilde batmıştı. onu ancak bir kaç gün sonra hüseyin dumlu atelyesine götürebildi kapsamlı bakımdan geçirdi modern bir hale getirdi yeniledi. müthiş bir usta idi frenci ve de denizci dumlu usta... aynı zamanda iyi bir baba ve de iyi bir dost...
deniz patlaması dedimde aklıma yıllar önce mersinde sürat teknesi ve patlayan ak denizin travması geldi aklıma .
sabah saat 5 civarında çağlar ipek ve ben çarşaf gibi denize romörk ile dünyam adını verdiğimiz sürat tknemizi indirmiştik.nefis su kayağımızı yaptık.hepimiz spor sonrasının tatlı yorgunluğundaydık .Özaltın sahiline romörke doğru seyir halindeyken deniz hafiften dalgalanmaya kıpırdamaya başladı sahile geldiğimizde de ak deniz çılgınca patladı dev dalgalar oluştu öyleki bizim tekneyi römörke yüklememiz imkansız bir hal aldı tekne sanki bir ceviz kabuğu gibi saga sola savrulup durdu bizler de sanki gülliverin romanındaki cüce insanlardık .tekne ile römork arasına sıkışıp parçalanabilirdikte. böyle bir sahne gözümün önüne geldiğinde benzim atar rengim soluklaşır hafiften terlerimde. işte bu bir kaç dakıka içerisinde tekne sahile savruldu ve sahilde ne kadar kum varsa hepsi tekneye doldu onu yerinden kımıldatmak mümkün değildi.teknemize sanki nazar değmişti.bizim dünyamız gözlerimizin önünde sahilde batmıştı. onu ancak bir kaç gün sonra hüseyin dumlu atelyesine götürebildi kapsamlı bakımdan geçirdi modern bir hale getirdi yeniledi. müthiş bir usta idi frenci ve de denizci dumlu usta... aynı zamanda iyi bir baba ve de iyi bir dost...
25 Kasım 2013 Pazartesi
getirin o kediyi .
bugünde işe biraz gırgır ve espiri açısından yaklaşalım .
farenin efkarlı bir gününde biraz votka verirler tatlanır neşelenir sonrasında biraz skoç viski sunarlar neşesi dahada artar keyiflenir hoplar zıplar zamanın akışı içerisinde bir kadehte aslan sütü yeni rakı servisi yaparlar . masaya rakıya uygun roka peynir kavun gibi mezeler getirilir .o sakin ve garip hayvan birden celallenir yumruğunu masaya indirip hökürerek bana getirin der ulan o şerefsiz kediyi ben ona ne yapacağımı çok iyi biliyorum der...
farenin efkarlı bir gününde biraz votka verirler tatlanır neşelenir sonrasında biraz skoç viski sunarlar neşesi dahada artar keyiflenir hoplar zıplar zamanın akışı içerisinde bir kadehte aslan sütü yeni rakı servisi yaparlar . masaya rakıya uygun roka peynir kavun gibi mezeler getirilir .o sakin ve garip hayvan birden celallenir yumruğunu masaya indirip hökürerek bana getirin der ulan o şerefsiz kediyi ben ona ne yapacağımı çok iyi biliyorum der...
24 Kasım 2013 Pazar
ögretmenler günü
ülkemizde kutlanan öğretmenler günü rahmetli Atatürk ün milli mektepler başöğretmeni olarak atanmasının her yıl yapılan kutlamalarıdır . 24 kasımda yapılır.ögretmenlerin insan hayatında oynadıkları rolü de başımdan geçen canlı bir olayla sizlerle paylaşmak istedim ve benim bu günlere gelmemde baş rol oynayan ilk okul 5. sınıf öğretmenim rahmetli Bahattin başaranı rahmetle ve de minnet duygularımla tekrar anmak geldi içimden.olay aynen aşağıda anlatacağım gibi gelişti.
12 yaşındayım.hacıvelet mahallesinde etiler ilk okuluna gidiyorum . 5 sene bu okula gittim mi gitmedim mi pek de bilemiyorum .sanki misafir bir öğrenciyim bilinçsizce sanki bir robot gibi evimizden çıkıyor her öğrenci gibi derslere giriyorum ama bilinçli bir öğrenci asla değilim. yaşadıklarım ne ben de bir iz ne de bir anı bırakıyor...misafirim ben. ilerde meslek olarak ne seçeceğim . nasıl bir rota cizecegim kendime hiç mi ama hiç bilmiyor bunlara sepetide fazla yormamıştım taki anlatacağım olaya kadar.
5. sınıftayız sıradan bir gün aslında coğrafya dersindeyiz.sınıf hocamız Bahattin başaran 50 belkide 60 yaşlarında atatürkün eğitim odusundan tecrübeli güzel giyinen takım elbiseli kravatlı kesme kumaş poltosu olan agır bir şahsiyet.gıcır gıcır papuçları olan oteriterde biri. bir soru sordu sınıfa izlandanın başşehri nedir bilen varmı diye. parmak kaldırdım.tecrübeli hoca birden heyecanlandı.parmak kaldıran benden hoca bu güne kadar sınıfta bir varlık göstermeyen benden doğru bir cevap gelemeyeceğinden emin gibiydi.sınıfı teşvik ediyor başkalarından bu sorunun cevabını almak istiyordu önlerde oturan sınıfın tüm çalışkan çocuklarına sen bunu mutlaka bilirsin hadi söyleyiver diye adeta yalvarıyordu ama sınıfta herkez sanki dilini yutmuş gibiydi.kimse cevap veremeyince gülümser birazda alaycı küçümser ifade ile yumurtla bakalım ne zırvalayacaksın misali hadi sen söyle bakalım başşehrin ismini dedi . ben bir kere parmak kaldırmıştım .Reykjavik dedim . hoca aldığı bu doğru cevaptan çok şaşkındı nasıl olurda doğru cevap bu ağızdan çıkabilirdi yoksa bugüne kadar cevheri keşvetmeyi mi atlamıştı ? .birden ciddileşti otoriter hocamızın bana yüklenip pataklıyacagını zannederken beni öğretmen kürsüsüne çağırdı.herkezi ayağa kalkmaya davet etti . ve alkışlayın bu arkadaşınızı diye bağırdı tüm sınıf hem gülümsüyor hemde garip memeti alkışlıyordu.hoca elimi sıktı.
okul sonrası Bahattin hocam babama dükkana uğrar benim ne kadar akıllı ne kadar zeki olduğumu söyler kimsenin bilemediği cevabı benden aldığını ve teşvik edilmen okutulmam gerektiğini vurgulamış ve beni geç keşfettiği için de özür dilemiş .tabii babam da duyduklarına çok şaşırmış hatta hoca yanlışlık olmasın bizim memetten mi bahsediyorsun onun pek derslerle arası iyi değil okumakta pek gözü yok diye bir kere daha sormadan edememiş ...hoca gülümseyerek ve de ciddi bie eda ile yok yok yanlışlık yok bahsttigim oğlan senin sarı memet demiş ve ayrılmış .
bir hoca bir gencin hayatını motivasyonu ile sanki sihirli bir deynekle değmiş gibi değiştirdi.memet bu günden sonra tamamen farklı bir memet oldu.hocam nur içinde yat seni minnet ve şükranla bugüzel öğretmenler gününde bir daha hayırla anıyorum...
12 yaşındayım.hacıvelet mahallesinde etiler ilk okuluna gidiyorum . 5 sene bu okula gittim mi gitmedim mi pek de bilemiyorum .sanki misafir bir öğrenciyim bilinçsizce sanki bir robot gibi evimizden çıkıyor her öğrenci gibi derslere giriyorum ama bilinçli bir öğrenci asla değilim. yaşadıklarım ne ben de bir iz ne de bir anı bırakıyor...misafirim ben. ilerde meslek olarak ne seçeceğim . nasıl bir rota cizecegim kendime hiç mi ama hiç bilmiyor bunlara sepetide fazla yormamıştım taki anlatacağım olaya kadar.
5. sınıftayız sıradan bir gün aslında coğrafya dersindeyiz.sınıf hocamız Bahattin başaran 50 belkide 60 yaşlarında atatürkün eğitim odusundan tecrübeli güzel giyinen takım elbiseli kravatlı kesme kumaş poltosu olan agır bir şahsiyet.gıcır gıcır papuçları olan oteriterde biri. bir soru sordu sınıfa izlandanın başşehri nedir bilen varmı diye. parmak kaldırdım.tecrübeli hoca birden heyecanlandı.parmak kaldıran benden hoca bu güne kadar sınıfta bir varlık göstermeyen benden doğru bir cevap gelemeyeceğinden emin gibiydi.sınıfı teşvik ediyor başkalarından bu sorunun cevabını almak istiyordu önlerde oturan sınıfın tüm çalışkan çocuklarına sen bunu mutlaka bilirsin hadi söyleyiver diye adeta yalvarıyordu ama sınıfta herkez sanki dilini yutmuş gibiydi.kimse cevap veremeyince gülümser birazda alaycı küçümser ifade ile yumurtla bakalım ne zırvalayacaksın misali hadi sen söyle bakalım başşehrin ismini dedi . ben bir kere parmak kaldırmıştım .Reykjavik dedim . hoca aldığı bu doğru cevaptan çok şaşkındı nasıl olurda doğru cevap bu ağızdan çıkabilirdi yoksa bugüne kadar cevheri keşvetmeyi mi atlamıştı ? .birden ciddileşti otoriter hocamızın bana yüklenip pataklıyacagını zannederken beni öğretmen kürsüsüne çağırdı.herkezi ayağa kalkmaya davet etti . ve alkışlayın bu arkadaşınızı diye bağırdı tüm sınıf hem gülümsüyor hemde garip memeti alkışlıyordu.hoca elimi sıktı.
okul sonrası Bahattin hocam babama dükkana uğrar benim ne kadar akıllı ne kadar zeki olduğumu söyler kimsenin bilemediği cevabı benden aldığını ve teşvik edilmen okutulmam gerektiğini vurgulamış ve beni geç keşfettiği için de özür dilemiş .tabii babam da duyduklarına çok şaşırmış hatta hoca yanlışlık olmasın bizim memetten mi bahsediyorsun onun pek derslerle arası iyi değil okumakta pek gözü yok diye bir kere daha sormadan edememiş ...hoca gülümseyerek ve de ciddi bie eda ile yok yok yanlışlık yok bahsttigim oğlan senin sarı memet demiş ve ayrılmış .
bir hoca bir gencin hayatını motivasyonu ile sanki sihirli bir deynekle değmiş gibi değiştirdi.memet bu günden sonra tamamen farklı bir memet oldu.hocam nur içinde yat seni minnet ve şükranla bugüzel öğretmenler gününde bir daha hayırla anıyorum...
21 Kasım 2013 Perşembe
kuş vurma,akrep yakma,dambra tutma kössü yakalama
ilk okula orta okula hatta lisenin ilk yıllarına giderken hisarcıkta akranlarımızın kuş lastikleri olurdu bunlar için leylaklardan çatallar yapardık. çarşıdan aldığımız lastik ve deri dende kuş vurmak üzere sılahlarla donanır yani kuş lastiği yapar boynumuza da takardık . serçe götü kahverengi cici denen kuşları avlardık dut mevsimi sığırcık üzüm zamanıda sarıasma avlardık bereketli yerlerde menengiçlikte meyvaların renklendiği zamandı . öyleki ben kendi adıma 16 kuş vurduğum günü bile biliyorum . bu kuşlar vurulup yere düşünce hemen kafasını koparırdık kanı aksın pis olmasın diye.bunları ben orhan soyışık mustafa hüsrevoglu tüylerini yolar ateş yakar içorganlarını temizler tüylerini üter sonrada tavada kızartır afiyetle yerdik tadına doyum olmazdı doğrusu yerken narın kuş kemiklerinin çıtırdısı hala kulaklarımda ve o nefis etin tadı hala damaklarımda diyebilirim . şimdi aynı şeyleri yapabilir miyim sanmıyorum ama bag hayatı ve çocukluk diyelim ve geçelim .
özellikle baharda ve yazın taşların altında akrep yuvaları olurdu bunları kuyruklarından ip ilmiği ile yakalar düz bir zemine isportuyu daire şeklinde dökerdik zavallı akrebi dairenin merkezine kor isportoyu ateşlerdik . akrep kendi etrafında döner ümitsizliğe kapılıncada iğnesini kendine batırarak intihar ederdi tv ve bilgisayarın olmadığı yıllarda bir başka bag eğlencemizdi bu.
sarı sıcakların olduğu temmuz ve ağustos aylarında kurumuş ağaçların en sivri dallarına dambra dediğimiz hayvanlar pike yaparak konar bizde onları tutardık . kuyruğuna ince bir çöp sokarak tekrar tabiata salar uçuşunu seyrederdik...
bahar gelip havalar ısınmaya başladığında kayseri etrafındaki bağlarda da işler başlardı.sogan sarımsak dikilir. fasulye ayçiçeği =şemşamer dikilir aşılar aşlanırdı bunlara yarma aşı denirdi . sıcaklarla beraber soğan sarımsak boy atardı sonbahara doğru patates soğan sarımsak yetişkin hal alınca bağcıların korkulu rüyası kössü bunları çeker kış erzakı olarak bir yerlere depolardı. öyleki dikenlere hiç bir şey kalmazdı . bu dört dişli kör hayvan sese karşı çok hassastı . kimileri kössü gelmesin diye dikimde ayetel kürsüyü 7 kere okumayı kimileride nefesi kuvvetli bir hocanın etkili muskasını önerirdi . bazıları soğan sarımsak alttan çekilirken kazma kürek hatta bel ile düşmanı yakalamak öldürme mücadelesine girerdi . fak denen tuzaklar da kurulur bunu kurmak maharet ister özel teknikler uygulanırdı . keza hassas kulakllarından dolayı plaklar hatta diskette asan bağcılarda olurdu. ama enson garantili yöntemler yer altına konulup kurulan tüfeklerdi bunda mahir bir avcı olan şaban minarecioglu çok tecrübel idi hep başarılı oldu hiç karavana yaşamadık ...ultrason aletlerin magnetik dalgalarınında hayvanları bahçelerden uzak tuttuğu söyleniyor şimdilerde denemedik henüz bu yöntemi...
bağlarda sevimli diyemiyecegimiz bir hayvanda kaplumbaglardı genelde komşu bağına dıvarın o bir yanına transfer edilirlerdi . çıplak arazilerde iyi hacımlı kaplumbağalar kartallar içinde iyi bir besindi. bazen kaya ve taşlara vurarakta mücadelesi yapılırdı...canice ve estetik olmayan bir görüntü yaşanırdı . o yıllarda verem vs gibi hastalıklara da iyi geldiği iddia edilirdi işte bu yüzden sayılarıda yenerek günümüzde iyice azaldı...
özellikle baharda ve yazın taşların altında akrep yuvaları olurdu bunları kuyruklarından ip ilmiği ile yakalar düz bir zemine isportuyu daire şeklinde dökerdik zavallı akrebi dairenin merkezine kor isportoyu ateşlerdik . akrep kendi etrafında döner ümitsizliğe kapılıncada iğnesini kendine batırarak intihar ederdi tv ve bilgisayarın olmadığı yıllarda bir başka bag eğlencemizdi bu.
sarı sıcakların olduğu temmuz ve ağustos aylarında kurumuş ağaçların en sivri dallarına dambra dediğimiz hayvanlar pike yaparak konar bizde onları tutardık . kuyruğuna ince bir çöp sokarak tekrar tabiata salar uçuşunu seyrederdik...
bahar gelip havalar ısınmaya başladığında kayseri etrafındaki bağlarda da işler başlardı.sogan sarımsak dikilir. fasulye ayçiçeği =şemşamer dikilir aşılar aşlanırdı bunlara yarma aşı denirdi . sıcaklarla beraber soğan sarımsak boy atardı sonbahara doğru patates soğan sarımsak yetişkin hal alınca bağcıların korkulu rüyası kössü bunları çeker kış erzakı olarak bir yerlere depolardı. öyleki dikenlere hiç bir şey kalmazdı . bu dört dişli kör hayvan sese karşı çok hassastı . kimileri kössü gelmesin diye dikimde ayetel kürsüyü 7 kere okumayı kimileride nefesi kuvvetli bir hocanın etkili muskasını önerirdi . bazıları soğan sarımsak alttan çekilirken kazma kürek hatta bel ile düşmanı yakalamak öldürme mücadelesine girerdi . fak denen tuzaklar da kurulur bunu kurmak maharet ister özel teknikler uygulanırdı . keza hassas kulakllarından dolayı plaklar hatta diskette asan bağcılarda olurdu. ama enson garantili yöntemler yer altına konulup kurulan tüfeklerdi bunda mahir bir avcı olan şaban minarecioglu çok tecrübel idi hep başarılı oldu hiç karavana yaşamadık ...ultrason aletlerin magnetik dalgalarınında hayvanları bahçelerden uzak tuttuğu söyleniyor şimdilerde denemedik henüz bu yöntemi...
bağlarda sevimli diyemiyecegimiz bir hayvanda kaplumbaglardı genelde komşu bağına dıvarın o bir yanına transfer edilirlerdi . çıplak arazilerde iyi hacımlı kaplumbağalar kartallar içinde iyi bir besindi. bazen kaya ve taşlara vurarakta mücadelesi yapılırdı...canice ve estetik olmayan bir görüntü yaşanırdı . o yıllarda verem vs gibi hastalıklara da iyi geldiği iddia edilirdi işte bu yüzden sayılarıda yenerek günümüzde iyice azaldı...
19 Kasım 2013 Salı
ferrarisini satan adam
amerikada çok meşhur bir avukat duruşma sırasında kalp krizi geçirir.yaşamla ölüm arasında gider gelir. ve stressiz bir hayat seçmesi gerektiğine karar verir . o yıllarda USA da böyle bir hayatın ancak hindistanda olabileceği çok yaygındır çok kişi oraya giderek Budist rahiplerinin öğretilerine kendilerini verirler.bu öğretinin aslıda minimal şeylerle mutlu olmak ve tüketim toplumundan kendini soyutlamaktır. bir hırka bir lokma felsefesi yani . amerikada ölesiye çalışan ve çok paralar kazana avukatımız Hindistan serüvenlerini yazdığı kitabı öyle bir pazarlarki kitap avukatlıktan daha çok gelir sağlar ona... bu minimalize akım ancak doyuma ulaşan kişilerce ileri sanayi toplumlarında kolayca yakalanır yoksa bizim gibi aç gözlü toplumlarda tatbik edilecek bir yaşam şekli değildir...ancak islami felsefeye nadiren yürekten inanan kişiler bu felsefeyi zaviyelere çekilerek bir kaç siyah zeytin ve bir kaç bardak su ile zaman zaman uygularlardı...
hoşgörü boyutu
bundan tam 35 yıl önce amerikada porno dergisi çıkaran bir adam sağcı birinin silahlı saldırısı sonu belinden yaralanır ve tekerlekli sandalyeye mahkum olur . bu zor şartlar bile onu hoşgörüsünden uzaklaştırmaz.yıllardır devam eden mahkeme saldırganın idamına karar verir ama höşgörü sahibi porno yayıncı saldırganın idam edilmemesi ve hayatının bağışlanması için hukuk mücadelesi verir öyleya insan hayatı çok degrerlidir cani olsa bile...bilmem ben dahil kaç kişi ülkemizde bu hoşgörüyü gösterebilir...
14 Kasım 2013 Perşembe
torpil
iktidardaki insanları veya onlara yakın olan insanları tanımak yine bizimki gibi ülkelerde başkalarının zor yapacağı hatta hiç yapamıyacagı işleri kolay kılar . 979 eylül sonunda kayseriye kesin dönüş yaparken yılmaz Öztaşkın ve yavuz altop bu zor zamanda nakilhaneyi tereyağından kıl çekercesine ince bir şekilde ayarladılar. bana ne getirmek istiyorsam herşeyi getirebileceğimi ancak dereköy gümrüğünden bulgarıstandan giriş yapmamı söylediler. hakikaten bu kapıdan girdiğimizde herkez bizi sanki daha evvelden biliyorlar sanki yakın akrabaları gibi sıcak ve aileden biri gibi karşıladılar . belliki ayar verilmişti . kayseriye devam edecektik gümrük işlemleri orada yapılacaktı bir asdtsubay peydah oldu doktorum istersen tırını askeri alandaki tali yoldan sokayım teklifinde bile bulundu... kayseriye geldigimizdede sadece küçük bir televizyon bir çocuk bisikleti birde gündogdunun deniz motorunu depoya aldılar. tüm yük süntaşın depolarına indi zorluk çıkarılmadan. gümrük memurlarının kışlık yakacaklarını alacakları sembolik bir rüşvet verildi . çünkü herşey evvelden etkin kişilerce ayarlanmıştı...halbuki duyumlarımızdan memurların iğne ipliği bile bahane göstererek işşi yokuşa sürdüklerini işitmiştik...çok yorulacağımızı sanmıştık...
rüşvet
geri kalmış ülkelerde insanların çoğu rüşvet almaya ve de vermeye meyillidir.devlet dairelerinde vererek işleri insanlar kolay ve süğratli kılarlar. vermeden ise işlere çalışanlar tokoz koyarak olacak ve bitecek işleri bile savsaklarlar.geciktirirler...
70 li yılların başında kayseri pasaport dairesinde hemen hallolacağını düşündüğüm bir iş için görevli memura ricada bulundum . memur çok kalabalık bir ortamda bunun ancak istanbulda yapılabileceğini ifade etti . boynum bükük bir vaziyette valilikten ayrılırken avukat Mehmet altın karşı geldi hayrola yeğenim ne arıyorsun burda yapacağım bir şey var mı varsa emret gibi çok sıcak davrandı her zaman olduğu gibi . durumu kısaca anlattım .dur yavvv dedi pasaportumu aldı ve dairenin içine ateş gibi daldı .ali afendi şu senden geçen aldığım 500 lira gecikti kusura bakma teşşekkür ederim dedi. ve benim pasaportu aliye uzatarak yavvv şu doktorumun işini de hemen hallet bu çok saygın bir ilim adamıdır dedi . 5 dakika evvel olmaz zinhar diyen ali bey bir kaç mühür vurarak bir dakikada işimizi bıçakladı . verilen 500 lira olmazı olur kılmıştı . işte rahmetli özalın benim memurum işini bilir dediği kişilerden biri idi ali beyde helal olsun ona olayı mümkün kılmıştı...ali bey aynı ali beydı .verilen 500 lira ona kimşlik değiştirtmişti...
70 li yılların başında kayseri pasaport dairesinde hemen hallolacağını düşündüğüm bir iş için görevli memura ricada bulundum . memur çok kalabalık bir ortamda bunun ancak istanbulda yapılabileceğini ifade etti . boynum bükük bir vaziyette valilikten ayrılırken avukat Mehmet altın karşı geldi hayrola yeğenim ne arıyorsun burda yapacağım bir şey var mı varsa emret gibi çok sıcak davrandı her zaman olduğu gibi . durumu kısaca anlattım .dur yavvv dedi pasaportumu aldı ve dairenin içine ateş gibi daldı .ali afendi şu senden geçen aldığım 500 lira gecikti kusura bakma teşşekkür ederim dedi. ve benim pasaportu aliye uzatarak yavvv şu doktorumun işini de hemen hallet bu çok saygın bir ilim adamıdır dedi . 5 dakika evvel olmaz zinhar diyen ali bey bir kaç mühür vurarak bir dakikada işimizi bıçakladı . verilen 500 lira olmazı olur kılmıştı . işte rahmetli özalın benim memurum işini bilir dediği kişilerden biri idi ali beyde helal olsun ona olayı mümkün kılmıştı...ali bey aynı ali beydı .verilen 500 lira ona kimşlik değiştirtmişti...
8 Kasım 2013 Cuma
insansız hava araçları uçaklar.
elektronik çag ve uzay konusunda 21. yüzyıldaki gelişmeler dünyamızda çok şeyi inanılmaz derecede temelinden değiştirdi saddam hüseyin ülkesinin Amerikalı askerlerce istilasında güçsüz kalmış bir varlık gösterememişti.neden bir varlık gösteremediniz diye sorulduğunda Amerika ordusu mertçe karşıma çıkmıyor ki savaşayım . ya şerefsizler insansız uçak kullanıyor ya GPS den yardım alarak bizim konumumuzu belirtip vuruyor bu şeytanın yöntemlerini uyguluyor mertçe savaşmıyorlar demişti . Çeçenistan bağımsızlık savaşını başlatan general dudayev de 1994 de taşıdığı cep telefonunun GPS ile konumunu tesbit eden Amerikalılar ve ruslar tarafından öldürülmüştü sene 1994. dudayeve mobil telefonu Erbakan vermişti . işte bir batılı taktiği . günümüzde pakistanda afganistanda ve filistinde insansız hava araçları ile şavaşlar devam ediyor. koskoca ırak savaşında amerikanın insan kabı bu yüzden çok az . hiç yüz yüze omuz omuza savaşıp kendilerini kırdırmıyorlar cepheyede mahalli müttefiklerini sürerler hepten... .
kasırga ve tayfun
kasırgalar çok kuvvetli rüzgarlardır.hm eser önüne geleri sürükler süpürür hemde kuvvetli bulutlarla gelen yagmurlara felaket dolu sellere sebeb olur .bir çeşit kasırga olan tayfuna uzak doğuda çin denizi ve Filipinlerde rastlanır.bu metorolojık olay günlerce sürer insanlar kapalı emin zannettikleri alanlara sığınırlar. buna rağmen felaket binlerce kişinin ölümüne bile sebeb olabilir.mayıs ayında uzak doğuya gittiğimizde daha ilk gün bankok şehir turumuzda muson yağmuruna yakalanmıştık sanki nemli boğucu sıcakta gök çatlamış bardaktan boşalırcasına felakekt bir yağmur başlamıştı. rüzgarda vardı insanlar yağmura aldırmıyor işlerine devam ediyorlardı kimseninde şemsiye taşıdığına şahit olmadık . gysilerimizfelaket ıslandığı halde hiç ce üşümedik . sanki giysilerimiz üzerimizde süratle kurumuştu...2012 kasımında newyork civarındaki kasırga maratona mani olmuş uçaklar uçuşlarını iptal etmek zorunda kalmıştı...
7 Kasım 2013 Perşembe
ali mektepleri
cumhuriyet kurulduğunda ülkemizin nüfusu 13 milyon kadardı. harpten yeni çıkılmış ülkenin insan ve tüm kaynakları yıllar süren harp sonrası neredeysa tükenmişti. türkiye yeniden disayn edilmek zorundaydı Atatürk ve arkadaşları ateşemiterlik vs gibi görevlerle yurt dışında bulunmuş ve batının kalkınmış ülkelerinde uzun süre yaşayarak sistemlerini yakınen izlemişlerdi . model kurtuluş savaşı sonrası batı ülkelerinin modeli olmalıydı.okuma yazma bilen sonderece azdıülkemizde o yıllarda. mahalleye bir mektup geldiğinde mahallede okuma yazma bilen birine götürülür okutulurdu bunların sayısı çok ama çok azdı. reform= harf inkılabı yapılmıştı ama okur yazar oranı çok düşüktü . eğitimi verecek öğretmen kadroları henüz yetişmemişti . süratle bu kadrolar yetiştirildi .asker ocaklarında subayların eğitim düzeyi türkiye ortalamasının çok üzerindeydi . ali olan askerler ali okulları dediğimiz asker kurslarında eğitilir terhis olduklarında yöresine okuma yazma bilen eğitimli ferdler olarak dönerlerdi .eğitim ordusunu yetiştirmek içinde mahallelerde ve köylerde en zeki çocuklar toplanır yatılı öğretim okullarında kızlı erkekli kalarak eğitilirdi . bunlara köy enstütüleri denirdi . buradan mezunlar geldikleri yöreye geri döner o yöreyi eğitir kalkındırır adam ederlerdi . köydeki imamın yanına dönerler ziraattten anlayan sağlık ve teknik eğitimi ile donanımlı modern insanlar olarak hizmet verirlerdi . hocaların gardları alınmış, bu eğitimli genç insanlarla hocaların saltanatlarına son vermişlerdi . din kesimi büyük yara almış toplum üzerindeki eski otoriteleri prestijleri sarsılmıştı. fırsatı geldiğinde mutlara intikamını alacaklardı.türkiye çok partili demokratik sisteme geçince tekrar eski saltanat sahiplerinin taleplerine boyun eğmiş tavizler birbirini kovalamıştı . çark terdine dönmeye başladı . Necmettin Erbakan ve arkadaşlarının siyasete soyunmaları ile ters dönen çarkın ivmesi artmış tavizlerin boyutu tasavvur edilemez oldu .2013 yılında. meclise tessettürle girenlerden kız erkek arkadaşlıklarına perde çekme,evlerin ve yurtların kontrollerine kadar varan uygulamalar,alkol yasağı vs.toplumu 2 ye ayrıştırdı.iktidarda olan imkanları maddeten çok sınırlı olan tayfaların izahı mümkün olmayan kalkınıoş ve yükselişleri vede koltuğa sımsıkı ayrılmaksızın yapışmaları sosyo kültürel bir tez konusu günümüzde...
5 Kasım 2013 Salı
oteriter rejim
USA nın işi tıkırında. dünyada süper güç olan bu ülke üstün teknolojiye sahip. silikon vadilerinde elektronik atılımı yapmış ve bu ürünleri tüm sanayi ürünlerine adapte etmiş . her şey ama herşey elektroniğe dönmüş vaziyette .silah yapımıda böyle. dünyanın tüm ülkeleri sıraya girmiş ileri teknoloji ürünü harp uçakları ve silahları almak istiyorlar . ırak lideri maliki gibi . ancak oteriter rejiminden dolayı silah satmak istemiyor Amerika. istediği kadar dolar versede çevreye tehdit yağar düşüncesiile mahzurlu gördüğü ülkelerte silah satmayı harplerde kullanabileceği hekopter F-16 gibi stratejik önemli araç ve gereçleri satmıyor...
maastricht anlaşması
Avrupa birliği ülkeleri hollandanın Maastricht şehrinde yıllar önce bir araya geldiler. enflasyonun bilhassa dar gelirlileri perişan eden ve çalışma barışini bozan bir durum olduğunda hemfikirdiler . bütçe disiplinini muhafaza etmek için bütçe açığının maksimum %3 ü geçmemesi konusunda anlaştılar.1929 ekonomik dünya kirizinden tecrübeleri vardıdünyada o güne kadar emsali olmayan bir kaos yaşandı. böylece yeni krizlere kapılarını kapamış oldular. ülkemizde de ben ömrümde birçok kriz yaşadım her kriz fakirleri perişan ederken kriz öncesi senet vs ile stoklu gidenler krizde katlanarak zenginlediler. bunlardan biri de benim doksanlı yıllarda ortağımdı. tabii üretici ve sanayicide agır bedeller ödediler çokça iflaslar görüldü . 1950 li yılların sonunda ilk devalüasyon lafını duyduk. tl akşamdan sabaha 3 kat değer kaybetmişti . bütçe açıkları korkunç idi .devalüasyon öncesi çok mal piyasada bulunmaz bulunsada karaborsa fiyatla satılırdı. ihracatımız az ithalat korkunç yüksekti . yani bütçe açıklarından kaynaklanıyordu tüm bu olumsuzluklar. 60-80 arası devalüasyonun yoğun olduğu yıllardı. herkez eski fiyattan ne bulursa alırdı .mesela agbeyim gelin olacak kızlarının çamaşır makinaları fırınları gibi şeyleri onlar henüz ilk okula giderken satın almış stoklamıştı. yeterki fiyat eski fiyat olsun . bu yıllarda arsa gayrımenkül alım satımlarıda yeni zenginler türetmişti . yine bu yıllarda yüzbinlerce almanya ve benzeri ülkelerde yaşayan çalışan yoksul insanlarımızın tassarrufları türkiyeye akmıştı. burjuvada biriken sermayede sanayi kuruluşlarının önünü açmıştı.1994 tansu çiller hükümetinin 3 anahtar vadederek bir gecede yaptığı devalüasyonda 8 tl olan mark 30 tl ye çıkarıldı. 2001 yılı Ecevit iktidarında 1 dolar neredeyse 2000 tl olmuş türk lirası dünyada yerlerde sürünen para damgası yemişti. akparti iktidarı ile tl den yine bir geceda 6 sıfır silinmişti. bundan önce 500.000 tl olan bir ekmek 0.5 ytl olmuş. tl ye güven yeniden başlamıştı.2012 yılında başlayangizli bir enflasyon günümüzde doları 2.020 ytl kadar yükseltti.istikrar hayatlarımızda ne kadar da önemli...
4 Kasım 2013 Pazartesi
plastik torbalar
eskilerde plastik torbalar yerine bulunduğumuz coğrafyada yağlık denen kumaşlar kullanılırdı .yağlık sağlam kumaştan 1 metre eninde ve boyunda olan taşınacak şeyleri elma armut yağlık yayılınca ortasına konur sonrada köşeler bir araya getirilerek bağlanır daha doğrusu kapatılırdı . renkleri değişik olabildiği gibi desenleride bulunan kumaş o günlerde ne ise ondan olurdu mesela amcam samur ağanın yaglıgı kaput bezindendi bu bez sağlam olurdu. sade bir pamuklu textildi . o yıllarda adanada Kayserililerin kurduğu mensucat santralin kaputları çok revanşta idi . keza sümerbankın kaput ve hasse denen humayinleri karaborsada ancak bulunurdu.sümerbankın mağazası önü ana baba günü olur millet birbirini yerdi . 60 lı yıllar öncesi tekstil fabrikaları çok azdı mallar kapış kapış satılırdı işte o yıllada kayseride manifaturacılar birlik mensucatı kurdular. kurucu ortak olmaları için babamlarada yoğun baskı vardı ama kısmet değilmiş ortak olmadık.tüm ortakları çok ama çok zengin oldular büyüyenler istanbula taşındılar lokallikten kurtularak ulusal komprador haline geldiler. Özkökler baldöktüler küçükçalıklar gibi...bunlar türkiyede yaşanan ekonomik krizlerdende inanilmaz bir şekilde olumsuz ekkilendiler iflas edenler oldu batanlar oldu. çaga ayak uyduran teknolojiyi takip eden ve ihracata dönük üretim yapan orta Anadolu gibi denim üreticileri dev oldular ulusal ilk 500 sıralamasında hep ön sırada yerlerini koruyorlar . 50 yıllada küçük Amerika olma yolundaki ülkemizde file denen ağdan yapılmış torbalar içinde taşınır oldu herşey . taşınan şeyler şeffaflaştı. yağlık dönemi kapanmıştı filenin ömrüde uzun sürmedi . türk valizi denen polyetilenden yapılan poşetler piyasaya hakim oldu . yüzbinlerce ton poşet çevre kirliliğine sebeb oldu .bilinçli batı ülkeleri kagıtı ve textil torbalarını kullanıyor yıllardır . bizimki gibi ülkelerde ise en büyük çevre sorunlarından biri poşetler bunlar yüzlerce yıl yok olmadan toprakta SUDA DENİZLERDE KALABİLİYOR İNSANLARI TÜM HAYVANLARI TEHDİT EDİYOR . ŞİMDİLERDE MARKETLERDE PARA İLE SATILAN POŞETLERİ AVRUPA BİRLİGİ YASAKLAMAYI DÜŞÜNÜYOR...inşallah bizdede başarılır
1 Kasım 2013 Cuma
kızılay-kızılhaç
1859 tarihine kadar yapılan tüm harplerde harbde ölen yaralanan ve esir kalan sefil askerlerin çaresizlikleri isviçreli Dunant ın dikkatini çeker. fransa -sardunya ve Avusturya arasında yapılan solfarino savaşında iki taraftada yüz bin asker harb eder çatışırlar .o yıllarda henüz italya birliği gerçekleşmemiştir. ispanya fransa ve Avusturya diledikleri gibi italyayı kendi aralarında taksim eder yönetrirler. bu harbte dunantın gözleri önünde bir günde 10.000 asker ölür yaralı sayısıda daha kabarıktır . harb sonrası esirlerin dramı yüreğini sızlatır dunantın . artık bu harpten sonra olacak savaşlarda çeşitli kuruluşlar askerlere yaralılara ve esirlere mutlaka yardım etmelidir.işte bu kapsamda kızılhaçı kurarlar .ve bu insani yaklaşım dunanta Nobel barış odülünü getirir . istanbulda bir kaç yıl sonra kurulan kızılhaç ülkenin ,Osmanlının özellikleri göz önüne alınarak kızılaya dönüştürülür...
31 Ekim 2013 Perşembe
günümüzde putin
şu anda dünyanın en güçlü kişisi putin deniyor.1990 demirperdenin yıkılışı öncesinde komünist rusyada dünyayı titreten güçlü liderler vardı . lenin bilhassa soguk savaşın yıldız savaşlarının tırmandığı 60 lı 70 li yıllarda kruşef bunlardan bazıları.USA ve rusya uzay yarışındalardı bir liderin harp başlatması atom savaşı demekti .buda dünyanın sonu demekti . bu iki süper gücün rekabetinden nemalanan çok ülke vardı . bunlardan türkiye rusyanın burnunun dibinde amerikanın sıkı müttefiki daha doğrusu piyonu idi . suriye ve mısır da rusyanın sıcak denizlerdeki rusyanın müttefikleri idi . tarih boyu rusya türkiye de batılı güç istemedi . kurtuluş savaşımızda para ve silah vererek batılı güçlerden türkiyeyi temizlenmesini istedi . İsrail ile arabların kapışmalarında hep İsrail galip geldi amerikanın teknolojisini kullanabilen yetişmiş kadroları vardı . rusyanın ileri olmayan teknolojisi ve bunları kullanan arapların kalifiye olmamaları hep Yahudileri muzaffer kıldı . petrol için saddamın devrilmesi kimyasal kitle imha silahları var gerekçesine bağlanarak yapılmıştı bu gerekçe bir bahane idi aslında saddam sonrası ırak asla durulmadı .USA nın planı dogrultusunda bir kürt devletide kurulmuş oldu kuzey ırakta. esat suriyede kürt isyanını bastırmak için her yola başvurdu arkasında rusya çin ve iran vardı . kimyasal kitle imha silahlarını imha etmek için batılılara yeşil ışık tuttu. ve imha edildi .Usa harbe girmeyi göze alamadı çünkü surıyenın dayıları güçlü idi . putin tüm kararlılığı ile esata destek verdi halbuki erdogan ne kadar istemişti esatın vurulmasını . putin ülkesinde tabii zenginlikler hudutsuzdur avrupanın tüm doğal gazı büyük petrol rezervleri ormanları madenleri uçsuz bucaksız zenginlik sahibidir rusya .üstelik .buna karşın USA nın petrol nedeni ile çeşitli harplere girmesi, batılı müttefiklerinin hatta papanın cep telefonlarının kendini emniyete alma gerekçesi ile dinlenmeleri ve içteki cumhuriyetçi parti ve demokratlar arasındaki ince denge ve uyumsuzluklar obamanın elini zayıflattı çünkü o ülkede demokrasi ve güçlü bir muhalefet vardı . bizde ve rusyada olmayan... bu ülkeler dikta rejimleri sayesinde güçlü liderlere sahipler...putinin gücüde işte buradan geliyor...obamanın liste başından düşmeside bundan...
30 Ekim 2013 Çarşamba
WV
volkwagen =hsalkarabası 1930 lu yıllarda Adolf hitler tarafından fazla masraflı olmayan motoru arkada olan arkadan çekişli kaplumbağa ya benzeyen şekli ile halkımızın tosbag dediği mütevazi bir otomobildi . hacmina göre tekerlek çapı büyüktü.özellikle kış günleri karlı yollada aracın arkası yola oturur zincir vs gibi şeylerede ihtiyaç duyulmazdı . ilk araç ile tanışmam fakülteli yıllada arkadaşım ali osman vasıtası ile oldu . onun kahverengi rengi olan bir fosfosu vardı . ali osman mütahitti aslında ve doğu anadoluda yapılar yapardı. tıbbiyede 16.yılı idi derslere devam edemezdi bu yüzden prejtij için tıbbiyeye girmişti .mezunda asla olamadı... o yıllarda kızlar doktor adaylarına bir başka bakar ve yaklaşırlardı.izdivaj amaçlı sıcak mı sıcak özverili yaklaşırlardı yani . ali osman istanbuldan basınca kış yaz dinlemez taa van a kadar uzanırdı VW si ile . bende birkaç kez kullanmış ve kendine has motor sesini yol tutuşunu çok sevmiştim . ona kavuşmam ve sahip olmam için 1972 senesine kadar beklemem gerekti . St.Ann Stiff te cerrahi asistanlığına yeni başlamıştım .VW bayiinde beyaz 1200 motor temiz sanki sıfır kilometre imiş gibi bir kaplumbağa satın almıştım . 2000 mark ödemiştim . yenileri 6000 mark idi . gücüm buna yetmişti .henüz necmiye ve çağları almanya ya alamamıştım . onlar gelene kadar tüm alt yapıyı hazırlama gayreti içindeydim . Vw yi lojman olarak kullandığım odanın hemen altına park eder gece de hayran hayran bakar kontrol ederdim . acaba başına bir iş mi geldi çaldılarmı diyede vesveseye uğrardım . buna bir sene kadar bindim . para kazanıyordum ve almanyada araçlar çok ucuzdu. o yıllarda arabalar türkiyede çok pahalı idi .ortalama bir araç en değerli bir kat fiyatına denk geliyordu.1973 de aldığım mavi renkli 1302 WV yağmur yağınca arka paspaslara su aldı.sanki ördekler yüzerdi arabadaki suda ... serviste hemen eskiyi alıp yenisini verdiler ve özür dilediler .bu kadar kolaydı bu ülkede bu işler. bundan sonraki arabam Audi 100 idi rengi ördek başı yeşildi ve çok yag yakardı.Audiden sonraki aracım kırmızı renkli tek kapılı Fort 1700 idi. necmiyenin yaptığı kaza sonrası karşı tarafın sigortası bu aracıda hemen yenisi ile değişmişti. necmiye ye arkadan bindiren alman avcı kıyafetli Mercedes şöförü ADAC tan madalyalı 50 yıllık kazasız araba kullanan çok tecrübeli biri idi ve ironik olarak necmiye yi tebrik etmişti . beni pusuya düşürdünüz diye... kısa bir dönemde Mercedes 230-6 ya bindim kanarya sarısı tatlı bir rengi vardı. geç buldum ve çabuk kaybettim ...Ahh...Ahhh...
29 Ekim 2013 Salı
yanan kuyruk
Seksenli yılların ortasında
ford granada 1700 ile club albaya gitmiştik Antalya beldibinde
özalla beraber turistik tesisler
yapılmaya başlanmış Akdeniz kıyılarında
5 yıldızlı tatil köyleri pıtırık gibi çogalmaya başlamıştı club alba geniş bir
alana kurulmuştu her şey yeni pırıl pırıldı biz o yıllara kadar sadece alanyada
panorama ve internatıonal motel kalitesini bilirdik . burada her şey farklı idi
yeni mis gibi ve çok zengin idi yiyecek içecek sınırsız güzellikteydi . otel tatili bittiginde kemer kumluca
Fethiye kaş bodruma kadar gidelim
dedik yanımızada andreas isimli bir almanı alarak neşeli bir şekilde cennet misali
sahilden keyiflice seyrediyoruz batıya dogru. Yollar dar ve tek şerit aniden
sag tarafta bulunan bir tarladan kuyrugu tüten yanan bir dana yola önümüze
dogru can havli ile koşuyor. Ne
yapacagımı şaşırdım o sürat ile danaya bindirmek hepimizin ölüm demek
gaza yüklendim yine allah korudu danayı sıyırtarak yolumuza devam ettik
hepimiz kagıt gibi olmuştuk.bet beniz kül hepimizde Hayat devam ediyordu burası
Türkiye idi anız yakan bir köylü kurdugu pusu ile canımıza malolacaktı.
şans ve şansızlık
yabancı dille egitim yapan liseler özel okullar ülkemizde çok azdı.robert kolej,alman lisesi st Josef Fransız okıulu gibi okullar çok revanşta idi bu okullara girmek isteyenler imtihana girerlerdi bu imtihanlarda ilk okul sonrası yapılır ve çok zor sorular sorarlardı . genelde türkiyenin en iyi öğrencileri kazanır yüzbinlerce öğrencide nal toplardı . kızım ipek alman lisesini anadoludan taşradan kazanan nadir taleblerden biri idi . okula kaydını yaptırmış bir hafta kadar gidip gelmişti okul galatasaraya yakındı.ögrecilerin çoğu istanbulun elitlerinin çocukları idi . ve tatlı kızım eğitimi okulu çok sevmişti . tam o yılda çağlar istanbul fen lisesini kazanmıştı o da kaydını yaptırdı . ve o da çok başarılı bir çocuktu. yatılı olarak bir hafta okula gitti geldi ama okulu ortamı sevmemiş alışamamıştı . bir gün telefon açtı . kayseride koleje devam etmek istediğini dile getirdi bende düzenimi kayseride oturtmuştum . işlerim yolunda idi doğrusu bana buradan ayrılma ve yeniden düzen kurma İstanbul da zor görünüyordu.gözümde işler büyüyordu.herne kadar kayakta tanıdığım prof.dr.ayan gülgönen,aydın aytaç gibi türkiyeye damgasını vuran kariyer sahibi hekimler beraber çalışma tekliflerini israrla dile getirselerde içim atmıyordu istanbula gitmeye.şimdi bu yaşımda geriye dönük muhasebe yaptığımda bunun bir sınıf atlama 1. lige atlama teklifleri oldugunu başa konan şans kuşunu kovaladığım hükmüne kanatine varıyorum . tabii bu tekliflerde ayan beyin alman eşi brigitta nın da etkisini göz ardı edemem.neyse biz gelelim en çarpıcı yanına şans ve şanssızlığın.çocukları tekrar istanbuldan kayseriye getirdim . alman lisesi tarihin ipeğin okuldan alınışı bir ilkmiş .okul idarecileri iyi düşünüp düşünmediğimizi israrla sorup durdular ve kararımızı yadırgadılar. imtihan sonu yedekte bekleyen çocuk hemen kaydını yaptırmış . ailesi defalarca telefon açarak minnet ve şükranlarını dile getirdiler.bu bu çocuk için bir şans mı oldu ? onu bilemem . o gencin bu günlerde nerede olduğuna bu eğitimi almış olmakla başarılı ve mutlu mu olduğunu takip etmek lazım . allah herkesin gönlüne göre versin şansını açık eylesin...mutluluk ta aslında içimizde ama onu hep dışarda arar dururuz öyle değil mi ????
23 Ekim 2013 Çarşamba
uzak dogu seyahati
2001 senesinde rahmetli torunun stress dolu kaybı sonrası bien tour ile uzakdogu seyahatine çıkmıştık . rehberimiz alev hanım isimli yöreyi iyi bilen tecrübeli bir rehberdi uçağımız da renkli kişiler vardı .bunlardan biride mahmutpaşada çanta ticareti ile uğraşan fethi bey di fethi bey 60 yaşlarında büyük küçük herkeze agbey diye hitap eden sempatik fiziği de yerinde orta sıklet vital hareketli biri idi fizikman bana da bir çala benzerdi . uçağımız körfezde mola verdi bir kaç saat.önce bankong sonra honkong turlandı çok ekzotik hayvanlar yiyecekler e coğrafyada zevkle turladık . Singapur uçağına bindik.fethi bey viskileri su gibi içmeye başladı hiç ara vermiyor her seferinde fundip yapıyordu. singapura uçak inerken konuşamıyor ayakta zor durabiliyordu. passport kontrolünde polisten rica ederek onun işlemlerini tamamladım . dr. olduğumu onun uçakta çok içtiğini otelde uyursa kendine geleceğini söyledim . anlayış gösterdi . kontrol sonrası dahada kötü oldu onu ancak 4 kişi yürütebiliyorduk . ertesi gün biraz mahcup ve mesafeli idi....benimde 20.10. 2013 PGS uçuşunda kayseriye gelirken yaşadıklarım parelellik gösteriyor aslında .herkezin bir sebebi var.hey gidi fethi bey...hey...
10 Ekim 2013 Perşembe
burunda yabancı cisim
dün 3 yaşında bir çocuk gördüm poliklinikte . dengeli sakin bir çocuktu.anne babasının ifadesine göre burnuna metal vida sokmuş . gösterdikleri vidanın aynısını burna soktuğunu ifade ettiler.poliklinikte yüzeyel anestezi ile almak istedim çocuk huysuzlaştı .zaten suçluluk duygusu ile sakin olan çocuklar daha burna pamuk bile korken( anestezi amaçlı) el freni boşalmış arabalar gibi yörüngeden çıkar ağlamaya başlarlar. böyle koopere olmayan çocuklarda ameliyathane şartlarında genel anestezi altında uygun aletlerle çıkartmak tavsiye edilen metoddur . bende öne egik bir pozisyon vererek yabancı cismide göremeden küretle arkasına sarkarak çıkartabildim .az da olsa
aspiration tehlikesinden dolayı bu tür vakaları entübe etmek riski ortadan kaldıracaktır.tavsiye ederim .
aspiration tehlikesinden dolayı bu tür vakaları entübe etmek riski ortadan kaldıracaktır.tavsiye ederim .
5 Ekim 2013 Cumartesi
lampedusa
Lampedusa tunus italya arasında ıtalya ya ait ufak bir ada . kuzey afrikadan ve de genelde iç savaş olan ülkelerden canını kurtarmak isteyen ve batı hayat standartlarından yararlanmak isteyen dinamik insanların ufak kapasiteleri sınırlı botlarla fırtına ve patlayabilecek denizlere aldırmadan ulaştıkları ada.son olayda yanan ve batan botta en az 250 kişi hayatını kaybetti . italyada bayraklar yarıya indirilerek yas ilan edildi . karaya ayak basan ve hayatta kalan şanslılar sığınmacı olarak muamele görür ve oturum hakkı alırlar . ilerde de vatandaşlığa geçebilme mümkün de olabilir. bu insanar dan çokça tanıdım .bunlar atılımcı dinamik bir yapıya sahip olduklarndan O ÜLKEDE DİKİŞ TUTTURUP BAŞARILI DA OLABİLİRLER BİZİM YES SÜNGERDEKİ ŞOFÖRÜMÜZ HALİL ÇIG GİBİ AMA ÇOGU VATAN HASRETİ İLE YANAR TUTUŞURLAR .BUNLARIN FEDAKARLIGI NIN NEMASINI SONRAKİ GENERATİONLAR ALIR ÇOCUKLAR VE TORUNLAR GİBİ ONLAR YENİ ÜLKEDE DOGAR BÜYÜR VE OKULLARDA EGİTİLİRLER. O ÜLKENİN YAŞLANAN NUFUSUNA BU İNSANLAR CANLILIK GETIRIRLER . gelişmiş sanayi toplumları bu olaylara birazda bu açıdan hoşgörü ile toleranslı yaklaşırlar...
9 Eylül 2013 Pazartesi
odyssea
yanlızlıktan yalnız kalmaktan bizim coğrafyada çok insan korkar . ortadogu insanı sıcak kanlıdır . konuşma ihtiyacı diyalog hep vazgeçilmezimizdir.konuşacak biri bulunduğunda ki hep vardır konuşacak bir şey olmasada hemşehrim nerelisin diye diyalog hemen kurulur nerelere kadar da gideceği hiç belli olmaz. insanlar böylece zamanın nasıl gçtigininde hiç farkına varmazlar .
yunan destanı Odyssea da gemide bulunan tüm tayfalar deniz patlaması ve fırtına sonucu denize dökülür ve hepsi ölürler . ancak gemi direğine tırmanan kaptan boğulmaktan kurtulur. ve direğin ucunda bağırır .NİHAYET YALNIZIM .yalnız kalan ve yanlızlıktan korkmayan batı insanı vaktini daha iyi değerlendirir ve üretken de olur . batı ve doğu insanı arasındaki bu fark ilerlemeninde sebebidir bence ...
yunan destanı Odyssea da gemide bulunan tüm tayfalar deniz patlaması ve fırtına sonucu denize dökülür ve hepsi ölürler . ancak gemi direğine tırmanan kaptan boğulmaktan kurtulur. ve direğin ucunda bağırır .NİHAYET YALNIZIM .yalnız kalan ve yanlızlıktan korkmayan batı insanı vaktini daha iyi değerlendirir ve üretken de olur . batı ve doğu insanı arasındaki bu fark ilerlemeninde sebebidir bence ...
7 Eylül 2013 Cumartesi
az şeyle mutluluk ve hobbyler
Bir ülkede çok iyi anlaştıkları pek söylenemeyen bir karı koca varmış genelde hanım sık sık hır gür çıkarır hiç sademi sade sakinmi sakin evin reisine hiç rahat vermez olayları hep tırmandıran taraf olurmuş erkek gösterişli kontrabasının kalan tek teli ile monoton sayılabilecek resital verir kendiside bundan pek mutlu olurmuş .bir gün yine bey kontrabası ile uğraştayken hanımı usanmadın gitti tek telle müzik yapmaktan diyerekten başlamış sayıp dökmeye başkalarının kontrabaslarında 5 tel var ve elleri yukardan aşağıya aşağıdan yukarıya durmadan hareket eder senin elin hep aynı noktada duruyor bu nasıl da bıktırıcı -monoton bir müzik yapma der . dır dır sürerde gider.koca cevaben ben müzükim ile mutluyum herkez doğru sesi bulmak için ellerini durmadan hareket ettiriyor arıyorlar iyi tonu bulmak için halbuki ben doğru sesi yıllar önce buldum benim elimi teller üzerinde gezdirmem gerekmiyor der. hobyylere müdahale yok....
6 Eylül 2013 Cuma
amerikalı çöpcü
geçen yılların birinde amerikada da yılın en iyi çalışanı ödülü bir çöpçüye verildi . çöpçü bir zenci idi sorarlar sen işini yaparken nelere dikkat edersin bak bunca aday arasından seni seçti jüri ne diyeceksin : adam ben temizlediğim yörede havada çok yükseklerde uçan uçaklar görürüm . işimi yaparken 10.000 metre yüksekte uçan insanlar aşağıya baktıklarında burada işini iyi yapan bir çöpçü var desinlar isterim . biz buna enttusiasmus deriz işini yapan işi ne olursa olsun heves ve iştah ile yapmalı bu işi yaparken tanrınında destegini alma demektir . bu tür iş yapan ülkeleri sayacak olursak almanya Japonya ve diğer kalkınmış ülkeleri sayabiliriz...
5 Eylül 2013 Perşembe
tüm güç kullanımı baba -ogul
Bir gün bir baba ve güçlü kuvvetli yetişkin oglu ormanda bir yolda yürürken ogul yol kenarında büyükçe bir kaya görür ve babasına sorar baba ben bu kayayı hareket ettirebilirmiyim .? babasıda ona şayet tüm gücünü kullanırsan tabii hareket ettirebilirsin .sen güçlü kuvvetli bir delikanlısın sana çok emek verdim der. genç uğraşır didinir bir türlü kayayı yerinden bile kımıldatamaz. sonunda bak baba tüm gücümü kullandım ama en ufak bir değişim olmadı ben yetersiz güçsüz biriyim. halbuki sen oynatabileceğimi söylemiştin dediğinde babası oğlum çok uğraştın yoruldun ama benim gücümüde yanına alsaydın mutlaka başarırdık ikimiz birden der .kuvvetlerin birleşmesi nelere kadir bilmek lazım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)