8 Nisan 2020 Çarşamba
Doğduğum ev
Ülkemizde dogumlargenelde bahar aylarında olur bende 29 Nisan'da İsa Mahallesi Kürt sokakta bir Bir bahar günü amcamın hanımı kadriye ana dedigimiz 1.4 metre boyunda yumruk kadar cüssesi olan dengeli görgülü becerikli bir Hanımın ebeligi ile dünyaya gelmişim. adımında bu ebenin kocası benim amcamdan.amcamda çok dengeli vakur az konuşan okuma yazmayı okula gitmeden kendi kendine öğrenen biridir.samur aga lakablı bu kişi bu lakabı sarı kızılımı sakalından almıştır. anası onu samurum diye severmiş bizde onu çocuklar olarak çok sever ve sayar ona efendi baba derdik.bu arada rahmet ile anayım teyzemin kocası babamın bacanagı cin gibi akıllı iş adamı Mehmet soyışık 'a hep ağababa diye hitap ederdik?bu isim vermeler o yıllarda çok olurdu biraderler genelde bir evde beraber yaşar çoluk çocuk. Beraber büyür herkez birbirine tahammül eder güzel diyalog içinde olurlar tabii zaman zamanda sıkıntılar olur gelinler rekabetten olsa gerek kapışır gerilim artar çoçuklar birbirine düşer kavga eder biraderlerden küçük olana genelde bir kaç kap kacak eşya verilir kiralık küçük bir ev bulunur aile bölünür küçülürdü.ayrılıgın travması ve burukluk uzun sürmez atlatılırdı.dogdugum ev dibi çıkmaz olan kurt sokağın sonunda solda büyük kapısı hayatı olan büyükçe bir evdi,hayatta bir köşede yemeklerin piştirildigi bir Ocak vardı. hep oturup kalktığımız güneş gören duldada kış günleri sıcaklık oturma odası bir iki basamakla çıkılan sofa dedigimiz pek kullanılmayan büyükçe bir misafir odası ,oturma odasına yakın oldukça karanlık konumda bir kilerimiz vardı.kilerde büyük küp içinde bağın pekmezi yanında kalaylanmış bakırdan maştafa denen kupa asılıydı.kış günleri maştafayı küpe daldırır pekmez doldurur içerdik hep .kilerde bir köşede pervane deki bahçemizden gelen havuç yıgılı olurdu .rengi genelde mor oldugundan yedigimizde dudaklarımız hep morarırdı .oturma odasında iskemlede oturtulur bağın kuru kaysısı elma armut igde ,kuru üzüm çedeneli kavurga yenir büyükler konuşur bizde onları can kulağı ile dinlerdik. sonrada yatmaya giderdik .radiyo yok televizyon yok diz dize oturur göz göze bakışırdık...mahallenin kılık kıyafeti en düzgün olan kişisi çarşı agasıydı lacivert ,apoletleri olan resmi gösterişli takım elbisesine herkez imrenirdi.sokagımızda Ali çetin tayyare fabrikasında işçilik yapar sabah hep aynı saatte dakik olarak yürüyerek fabrikaya gider akşam saat 17 de çalan sirenle fabrikadan çıkar saat 17 .10 da evinde olurdu.ev halkı hanımı gelini ve çocukları onu kapıda mutlaka fire vermeden karşılandı.komşulardan berber Mehmet emmi hepimizin saçını bir iki dakikada modern makinası ile üçe vurur tıraş ederdi.tabir caizse kafamızı kabak ederdi. Köşe başında kasap Ali aga kaçak et keser eti çarşıda esnafa satardı. bize yakın bir evde filigin Mehmet aga denen yoksul yatalak hasta biri anası ile yıkık dökük bir evde Yaşar mahalleli sık sık yemek vs verirdi onlara .sokakta yine bize komşu kapalı çarşıda halıcı dükkanı olan hali vakti yerinde Salih efendi otururdu.komşuluk ilişkileri o yıllarda bambaşkaydı...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder